“…insan toplumunun, veya dünya
uygarlığının;… o toplumun doÄŸasında gerçekleÅŸen deÄŸiÅŸikliklerin; bir grup
insanın diğer insanlara karşı gerçekleştirdikleri ve çeşitli büyüklükteki
krallıklar ve devletlerin kurulmasıyla sonuçlanan devrimlerle ayaklanmaların;
ister geçimlerini sağlamayı, isterse çeşitli bilim ve zanaat alanlarında
ilerlemeyi düşünsün, insanların yürüttükleri çeşitli işlerle uğraşların; ve
genelde toplumun kendi doğası gereği uğradığı tüm köklü değişimlerin yazılı
kaydı.”
Fernand Braudel, Tarih Üzerine Yazılar (çev. Mehmet Ali
Kılıçbay), Doğu Batı Yayınları,
Ankara, 2016
İbn-i
Haldûn (1332-1406)
İnsanın
doÄŸduÄŸu andan itibaren bir topluma iÅŸtirak etmesi; olumlu ya da olumsuz o
popülasyonun geçmiş bilincinin varisi olması, bugününde kendine bir yer
bulmasıdır. Tarihçilerin amacı ise seçtikleri toplumun dönüşümlerinin izini
sürmek, varolan “geçmiÅŸ duygusunun” doÄŸasını analiz etmektir. Bu analizde kendi
belirleyeceği yöntem ise tarihçiliğin salt belge tercümanlığından
çıkıp-çıkamadığını gösterir. Önemli olan tarihçinin vardığı sonuçlarda,
“geçmiÅŸ” diye tanımlanacak olguda; sayısız seçenekler üretip ve arasında
savunusu/kabulü en yüksek seçimi yapabilmesidir. Bu araştırma esnasında ortaya
çıkacak doğrulama usulleri ya da ortaya atılan yeni tez, kimi zaman bir
episteme olarak kalırken, kimi zaman da aktif olarak mevcut soruna müdahele
ederek bizzat sorun çıkaran ya da çözen bir disiplin haline gelebilir.
Tarihçilik
mesleğinin ortaya çıkışı; ilk olarak milattan öncelere kadar uzanan kâtipçilik
ile baÅŸlamıştır. Günümüzde “kâtip, zabıt kâtibi, sekreter, noter, arÅŸivci,
kütüphaneci ve çeÅŸitli hesaplarla ilgili muhasebeci” gibi mesleklerle en geniÅŸ anlamda karşılaÅŸtırabileceÄŸimiz
“kâtipçilik”, tarihçilik mesleÄŸinin baÅŸlangıcı kabul edilebilir.
Eski
Mısır’da yazıyı icat ettiÄŸine inanılan tanrı Thot’un, aynı zamanda kâtiplerin
atası ve koruyucusu olduğuna inanılırdı. Kutsal bir iş olan kâtiplik, yüksek
devlet memurluğuna sahip bir meslekti. Eski krallık döneminde (MÖ 2780-2280) en
donanımlı eğitime sahip olan kâtipler, Orta Krallık döneminde (MÖ
2130-1600) okullarda öğretmenlik görevi
almışlardır. İlk evlerde başlayan bu eğitim dinin korunması amacıyla tapmaklara
geçince kâtipler, aynı zamanda din adamı görevi de üstlenip, kendi
meslektaşlarını da yetiştirmeye başlamıştır. Yeni Krallık zamanında giderek
bilimin gelişmesi ile kâtiplerin el yazmalarında ve kopya işlemi sırasında hata
yapmamaları için; edebiyat, geometri, coğrafya gibi dersler alıp, genel kültür
edinmeleri sağlanmıştır. Kâtipçiliğin, dinin etkisinden arınması ve diğer
bilimlerle etkileşimi sonucunda modern anlamda tarih yazılığının gelişimi bir
sıçrama daha yaşamıştır. MÖ 6. Yüzyılda kâtipçilik yerini tarihçiliğe bırakışı;
Yunan Tarihçi Plutarkhos’a (MS 46-120) göre, tarih bir arabadan iner gibi inmiÅŸ
ve düz yazı sayesinde gerçeği mitlerden ayırmıştır.
İnsanoğlu,
tarihin kendisi üzerine düşünmeye başlandığından beri süregelen ilk ve en
önemli tartışma tarihin bir bilim olup-olmadığıdır. Bu tartışmanın geçmiÅŸi Aristo’ya
kadar gidip, o tarihin özeli anlattığını; özelden ise bir bilim olamayacağını
savunur. Aristo’nun bilim anlayışında ancak genelin bilimi olabileceÄŸi mantığı
hakimdir. Tarihin bilim dışı bir disiplin olduğunu anlatırken eski yunan
trajedilerini örnek verir; oradaki karakterlerin hepsi toplumda genel kabul
edilen kiÅŸilik özelliklerinden birine sahiptir.( AÅŸk, kin, nefret….) Aristo’ya
göre tarih anlatımında bu genel yargılardan bahsedilemediğine göre, tarih bir
bilim olarak kabul edilemez.
Zaman
geçtikçe amaçları tarihi değil, tarihi kullanarak yaşadığı zamanı, insanı,
toplumu anlamak olan insanlar ortaya çıkmıştır. Bunların en önemli temsilcisi Nicholó Machiavelli’dir. O tarihsel
analizlerden yararlanarak iktidarın ne olduğu,
nasıl oluştuğu, nasıl olunur/ korunur gibi konuların üzerinde durmuştur.
Aynı durumu Aydınlanma düşünürlerinde de görmekteyiz, aralarında tarihle
uğraşmayanlar olsa bile düşünsel sistemlerini tarihsel analizlere oturtarak
oluşturmuşlardır.
Tarih ve tarihçilik mesleÄŸi 17-18. yüzyıl Aydınlanma Çağı ve 19. Yüzyıl’dan itibaren diÄŸer doÄŸmuÅŸ veya
doÄŸmakta olan toplum ve insan bilimleriyle etkileÅŸerek analizle, teoriyle
yeniden şekillenmiştir. 17. yüzyıl, felsefede rasyonalizmin, sanatta klasizmin,
ekonomide kapitalizmin kendini varettiği bir yüzyıl olup, tekrara düşmeden
farklı şeyler üreten flozofların ortak noktası olan akıl ve rasyonalizmi ön plana çıkarır. Orta Çağ tarih yazımındaki
ana fikir olan Tanrı’nın tarihe ÅŸekil verdiÄŸi üzerine görüşler geçen on yıllar
içerisinde etkisini kaybetmeye başlamıştır.
Tarihin mantığı ve 20. Yüzyıl düşünürlerine gelince;
Braudel tarihin, olayların bir kaydı olduğu fikrinin yanlış olduğunu savunur ve
toplumsal bilimlerle tarihin birleşmesi gerektiğini anlatır. Tarih böylece daha
bilimselleşerek, bütünlüğüyle toplumsal gerçekliğin, geleceğin ve geçmişin
açıklaması olabileceğine inanır.
Tarihin diğer disiplinlerle birlikteliğinin önemi, aynı
zamanda bir toplumsal ilerlemeye katkısından bahsedebilmektir. “İlerleme”
sözcüğünde en başta bir yolculuğun hedefine/fikrine gönderme yapılırken,
zamanla yöne ve büyüklük bakımından ölçülebilir bir gelişme anlamıyla eş
tutulmuştur. Tarih geçtiğimiz yüzyıllarda entelektüel yetileri gerektiren
(başta bahsettiğim kâtipçilikten doğan tarihçilik anlayışı) bir bilim dalı
deÄŸildi. Özellikle aydınlanma düşünürlerinden itibaren ortaya atılan “bu
toplumu tanıyalım” hedefinin devamında gelen “ne yapmalı” sorularının çözümünde
tarih ve diğer disiplinler birer aktör olmuştur. Günümüz tarihçisinin diğer
beşeri bilimler ile bir bağ kurmadan, toplumsal kimliğinin de içinde bulunduğu
bir entelektüel zekâya erişmeden üzerine durduğu konu sonucunda ortaya çıkan
araÅŸtırma, Eski Ahit’te aÅŸağıda vereceÄŸim ayetlerindeki benzetmem ile gerek
tarihçiyi, gerekse okuyucuyu gerçek dünyevi amaçtan uzaklaştırmaktan öteye
gitmez.
“Git
sevinçle ekmeğini ye ve iyi yürekle şarabını iç; çünkü Allah senin işlerinden
çoktan razı olmuştur... Güneş altında sana vermiş olduğu boş ömrünün bütün
günlerinde, bütün boş günlerinde sevdiğin karın ile bir boş hayat geçir; çünkü
hayattan ve güneÅŸ altında harcadığın emekten payın budur.” (Vaiz Bab: 7 ve 9)
Miraçhan YILMAZ
Okuma Listesi
(Not: Bu yazı
tarih üzerine okumlarımdan
oluşan kısa
bir derleme/ deÄŸerlendirmedir.)
Antonio Gramsci, Modern Prens “Machiavelli,
Siyaset Ve Modern Devlet Üzerine”, Dipnot Yayınları,
Ankara, 2014
David Forgacs, Gramsci Kitabı
“Seçme
Yazılar 1916-1935”,
Dipnot Yayınları, Ankara, 2012
E. H. Carr, Tarih Nedir? (çev.
M. G. Gürtürk),İletişim
Yayınları, İstanbul,
1991
Eric Hobsbawm, Tarih Üzerine
(çev. Osman Akınhay), Bilim ve Sanat Yayınları,
Ankara, 1999
Fernand Braudel, Tarih Üzerine Yazılar (çev. Mehmet Ali
Kılıçbay), Doğu Batı Yayınları,
Ankara, 2016
Eski Ahit, Kitabı Mukaddes Şirketi, İstanbul, 1995
Taner Timur, Felsefe,
Toplum Bilimleri ve Tarihçi,
Yordam Yayınları, İstanbul, 2011.