ALTI YÜZ YILLIK GAİP OLAYLAR

22:31

ALTI YÜZ YILLIK GAİP OLAYLAR
           
 Bizler de sıkılmadık mı hep tarih derslerinde siyaset, politika, savaş, barış gibi konuları konuşmaktan veya yazmaktan. Ortada yığınla aynı konular üzerinde yazılmış kitaplar, makaleler, yapılmış araştırmalar varken neden sosyal hayat ile ilgili sıradan insanların hayatlarından yazılar bir elin parmaklarını geçmemekte. Araştırmamı yaparken fark ettim de bizim tarih yazımımız da bir sorun var, tekdüze ve sıkıcı bir tarih yazımı evet. Peki biz tarihçiler de mi hiç merak etmedik altı yüz yıllık bir tarih var ve sıradan insanların hayatlarında neler olup bittiğini. Bu insanların başına günümüzde olduğu gibi absürt olaylar gelip gelmediğini... Hadi gelin hep beraber bir göz atalım.


ÇEKİRGE İSTİLALARI VE GARİP SONUÇLARI

            Osmanlı ülkesinde çekirge istilaları, özellikle XIX. yüzyılın son çeyreğinden itibaren Batı Anadolu ve Güney Anadolu ile Arap vilayetlerini etkisi altına alarak bir afet haline gelmiş, gerek devlet gerekse ahali açısından maddi ve manevi büyük sıkıntılara yol açmıştır. Binlerce dönüm ekili-dikili alanı birkaç günde talan eden çekirge sürüleri, uğradıkları yerlerdeki ziraat ehlini canından bezdirmiş, insanları açlık ile karşı karşıya bırakmıştır. Öte yandan merkezi yönetim ve yerel idareler ile ahali bu felaketin önünü almak adına büyük fedakârlıklarda bulunmuş, çekirge ile mücadeleye yıllarca süren yoğun bir mesai harcanmıştır.
Benim araştırmalarım perspektifinden bakıldığında ise ilk olarak Belleten dergisinde yayımlandığını öğrendiğim ancak bir türlü ulaşamadığım 1788 yılında halkın şikayetleri üzerine bir kadının garip bir emirnamesiyle durum farklı bir boyuta taşınmıştı. Bu emirnamede şunlar yazılıydı:
“Ey adı çekirge olan kuşlar, siz ki Allah’ın nebatatını yemek suretiyle zararlı olmaktasınız. Halk bu yüzden sizlerden şikayetçi olduğu için bu mektup sizlere gönderildi. Aldığınızda aklınızı başınıza toplayınız ve bir daha böyle zararlar yapmayınız; yaparsanız sizi Allah’a havale ederim.”
Durum olayın ne kadar büyük olduğunu ve halkın ne denli bundan zarar gördüğünü gösterse de dönemin paradigmaları hakkında ve bizlere ipucu vermekteydi. Osmanlı’yı burada eleştirildiğim veya inancı kötülemeyi amaçladığım hiçbir yanı yoktur bu olay güneş tutulması gibi nadir görülen olaylardandır. Ancak insanoğlunun en ilkel zamanlardan beri kendi beşeri imkanlarıyla başa çıkamadıkları durumlarda tanrılara yakınlaşmasına bir örnek olarak da verilebilir. Aynı olay Kıbrıs’ta gerçekleşmiş ve onlarda ellerine ikonaları alarak dua etmişlerdir. Ben yazdıklarımda inancı sorgulayacak bir durum tespiti değil, insanların zor durumlardaki garip tepkilerini ortaya çıkarmak istedim.


İÇGÜVEYİ HATİCE’NİN KOCASININ İTİRAFI

Osmanlı’da evlilikler bildiğimiz gibi kocanın evin reisi olduğu bir yapıya sahiptir. Bunları tereke kayıtlarından, kadı sicillerinden, vergi kayıtlarından anlayabiliriz. Ancak Bursa’da yaşayan bu çift için durum biraz farklıydı. Osmanlı’da kadınlarında isimlerinden söz ettirdikleri ve haklarını koruyabildikleri bilinci bu olayla gözlerimizin önüne serilmekteydi. Neyse çok fazla uzatmadan Hatice’nin kocasına kadı huzurunda söylettirdiklerine bir bakalım. “Hacı Yakub mahallesinde şimdi oturmakta olduğumuz ev ve içindeki tüm eşyalar karım Hatice’nin özel mülküdür. Benim üzerimdeki elbisem dışında malım yoktur.”
            Şimdi analiz yapacak olursak, Osmanlı’da erkek gücü elinde bulundurmuşken neden kadı karşısında böyle bir beyanda bulunsun ki?
            Bu durum karşısında düşünerek cevaplamaya çalışırsam iki seçenek aklıma geliyor. İlk olarak bu belgenin kayıt altına alınmasını isteyen Hatice hanım, içgüveyi kocasıyla bir sorun yaşadığında şimdiden elinde sunabileceği bir kanıta sahip olmak istemiştir. Diğer taraftan da belgeyi inceleyemediğim için varsayımla konuşuyorum Hatice’nin kocasının İçgüveyi olduğu daha önceden belli değilse, Hatice hanım erkeklerin kadınlara çabuk kanacağını bildiği için onun zaaf yönlerini kullanarak mallarını almak istemiş ve bu durum da bunun bir sonucu olmuş olabilir. Ancak ilk tespit daha doğru kabul edilebilir.
            Nurcan ABACI hocamızın sonuç olarak yazdığı yere gelirsek, aile büyüklerimizden eniştelerimizi sevmeyenler olduğunda “geldiğinde üzerinde sadece ceketi vardı.” Cümlesinin ne anlama geldiğini bizlere açık bir şekilde ispat etmiştir.


KATRAN KAPLI KAPILAR YA GERÇEK, YA İFTİRA AMA YA GERÇEKSE!

            Şer’iye Sicilleri incelendiğinde Osmanlı’nın hemen her yerinde kapıya katran sürme VAKA’ları göze çarpıyordu. Sizin kulağınıza da sert ve ağır bir cümle olarak gelmiyor mu “kapıya katran sürme”? Genel kabule göre hanedeki iffetsizlikleri bir nevi şikayet gibi ortaya çıkarmak için sürülüyordu. Bu durum Osmanlı toplumunda uzun bir süre otokontrolü sağlasa da daha sonra art niyetli kişiler tarafından “iftira atmak” ve “kara çalmak” için kullanılır hale gelmiştir. Hatta bir sıbyan mektebinin muallimine mektup gönderilerek, görevinden ayrılması gerektiği, aksi halde mektebinin kapısına katran sürüleceği ve bunu dikkate almazsa evinin de kapısına katran sürülerek “âleme rüsvay” edileceği şeklinde tehditte bulunulmuştur. Muallim ise bu eylemi engellemek ve failini yakalamak için, yanına iki arkadaşını da alarak, pusu kurmak suretiyle, katran üzerinden yapılan bu tehdidi ne kadar ciddiye aldığını göstermiştir. Hadiselerin büyük bir çoğunluğunda olayların failleri bilinmese de, faillerinin ispatlandığı olaylardan, toplum tarafından itibarlı ve güvenilir kabul edilen kişilerin de, kapıya katran sürmek suretiyle yapılan karalama faaliyetlerinin önemli aktörlerinden oldukları görülmüştür.
            Katran sürmek yerine Anadolu’nun bazı yerlerinde kapıya boynuz asmakta aynı manaya geliyordu. Günümüzde bizimde kullandığımız “boynuzlanmak” ifadesinin nasıl ortaya çıktığı ve ne manaya geldiğini şimdi daha iyi anlamış olduk. Peki kapıya sürülen maddenin neden katran olduğunu bir düşünelim şimdi de. Zina hepimizin bildiği gibi ne kadar iftira veya gerçek olursa olsun bu leke insanın üzerinde daima kalacaktı. Kişinin bu lekeden toplum karşısında kurtulması oldukça güçtü. İşte bu yüzden katran seçilmişti. Katran sürülen yerden kolaylıkla çıkmayan bir madde olduğundan aynı iffetsizliği, zinayı sembolik olarak temsil edebilecek en güzel maddeydi beklide.
            Sonuç olarak insanlık tarihinde oldukça garip, sıra dışı, hatta bizlere komik gelen olaylar o devrin paradigmalarına göre sıradan ve olağan gelebiliyordu. Ben bu konu hakkında araştırma yaparken ve yazmaya başladığımda çok eğlendim ve tarihin sadece siyaset, savaş, politikadan oluşmadığını, sıradan insanların sıra dışı olayları da ilgi çekici olduğunu gördüm. Ve eminim ki sizler de öyle düşüneceksiniz.
Seçkin ÇAVUŞOĞLU


KAYNAKÇA

3 -KIZMAZ Zahir, “Sosyolojik Suç Kurumlarının Suç Olgusunu Açıklama Potansiyelleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
4 -ÇETİN, Cemal, 'Anadolu’da Kapıya Katran Sürme Vak’aları: Konya Şer’iye Sicilleri Işığında Hukukî, Kültürel Ve Toplumsal Boyutları (1645-1750)'Electronic Turkish Studies 9.1 (2014).




           




You Might Also Like

0 yorum